18 Ocak 2009 Pazar

ATATuRK DoNEMi Dis POLiTiKA Turkiye Cumhuriyet inkilap Tarihi ve Ataturkculuk indir ders notu donem odevi calis sunum slayt indir

MİSAK-I MİLLÎ

28 OCAK 1920, tarihinde Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nde kabul edildi. 17 Şubat 1920’de de Dünya Kamuoyuna ilan edildi.

Maddeler:
1. Osmanlı Devleti özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30 Ekim 1918 günkü Silah Bırakışımı (Mondros Mütarekesi)’nın yapıldığı sırada düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerin halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekir.
2. Halkı özgürlüğe kavuşunca, oylarıyla ana vatana katılmış üç il (Elviye-i Selase yani Kars, Ardahan, Batum) için gerekirse yeniden Halkın Serbest oyuna başvurulmasını kabul ederiz.
3. Batı Trakya’nın hukuksal durumunun da belirlenmesi, halkın özgürce açıklayacakları oya göre olmalıdır.
4. Osmanlı kenti ve Marmara Denizinin güvenliği her türlü tehlikeden uzak tutulmalıdır. Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması için bizim ve diğer devletlerin verecekleri oya bağlıdır.
5. Azınlıkların hakları, komşu ülkelerdeki Müslüman halklarında özdeş haklardan yararlanması umudu ile bizce de benimsenip güvence altına alınacaktır.
6. Milli ve İktisadi gelişmemize imkan sağlaması ve daha çağdaş biçimde düzenli bir yönetimle işlerin yürütülmesini başarmak için her devlet gibi bizimde gelişmemizin sağlanmasında bütünüyle bağımsızlığa ve özgürlüğe kavuşmamız ana ilkesi, varlık ve geleceğimizin temelidir. Bu nedenle; siyasi, hukuki, mali vb. alanlarda gelişmemizi önleyici sınırlamalara (Kapitilasyonlara) karşıyız. Tespit edilen borçlarımızda bu ilkeler ışığında olacaktır.

Önemi:
Misak-ı Millî İstiklal Harbimizin sırasında Türk Milletinin maksatlarını özetleyen ve Milli Mücadelenin başından sonuna kadar değişmeyen programın adıdır. Bir Bağımsızlık Bildirgesi’dir.



TÜRK-ERMENİ SAVAŞI VE GÜMRÜ ANTLAŞMASI

Ermenilere karşı harekat Doğu Cephesi kumandanı Kazım Karabekir önderliğinde 28 Eylül 1920’de başlattı.
2 Aralık-3 Aralık 1920’de Gümrü Barış Antlaşması imzalanmıştır. 18 maddelik bir antlaşmadır.

1. Türk-Ermeni savaşı sona erdi ve Gümrü dışında Misak-ı Milli sınırları kısmen gerçekleşti.
2. Nahçivan’ın statüsü de ele alınarak Şahtahtı, Şarar, Nahçivan bölgesi için daha sonra yapılacak bir plebisit ile yönetim biçiminin tespit edilmesi kararlaştırıldı.
3. Ermenistan’ın askeri gücü sınırlandırıldı, 1500 askerden fazla asker bulundurması yasaklandı.
4. Erivan’a yerleşecek olan Türkiye Büyük Elçisi’nin antlaşma hükümlerini her zaman denetleme ve soruşturma yapma yetkisine sahip oldu.
5. Türkiye’deki Ermenilerle, Ermenistan’daki Müslümanların diğer vatandaşlar gibi eşit haklardan faydalanması kararlaştırıldı.

Önemi:
Gümrü Antlaşması TBMM’nin yapmış olduğu ilk resmi antlaşmadır. Gümrü Antlaşması ayrıca İstanbul Hükümetinin (Osmanlı Devleti) imzaladığı Mondros Mütarekesinin sınırlarının ilk defa geçilmesini sağlamış olması ve 1920 Sevres Antlaşmasının geçersizliğinin bizzat Ermeniler tarafından da imza altına alınması suretiyle de tasdik edilmiş olması bakımından da önemlidir.

TÜRK-SOVYET MÜNASEBETLERİ VE MOSKOVA ANTLAŞMASI

18 Mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalanacaktı ama İtilaf Devletlerinin İstanbul’u işgal etmelerinin yıl dönümü olan 16 Mart 1921’de imzalanması uygun görüldü. (16 Maddeliktir)

Maddeler:
1. Tarafların birbirlerine zorla kabul ettirilen herhangi bir antlaşmayı kabul etmeyecekler
2. Batum Gürcistan yönetiminde kalacak, halkına Türkiye ve Azerbaycan’ın koruyuculuğu altında özerlik verilecek
3. Nahçıvan’a Azerbaycan’ın korumalığı altında özerklik verilecek
4. Taraflar Doğu Milletlerinin hürriyet ve bağımsızlıklarını tanıyacak, Boğazlar bütün milletlere açık olacak.
5. Boğazlar Meselesi, Karadeniz’e kıyısı olan devletler arasında yapılan bir konferansta, İstanbul’un emniyeti ve Türkiye’nin kesin hakimiyetine uygun bir biçimde tespit edilecek
6. Tarafların kendi sınırları içersinde diğer tarafın zararına çalışacak teşkilatların kurulmalarına izin vermeyecekler
7. Sovyetler Kapitilasyonları tanımayacak

Önemi:
Misak-ı Millî’yi ilk tanıyan devlet Sovyet Rusya olmuştur.
Bu antlaşma ile Doğu Cephesi emniyet altına alınmış oldu.
Moskova Antlaşması Gümrü antlaşması ile belirlenen sınırları doğrulamış, bugünkü Türk-Sovyet sınırını kesinleştirmiştir.
Türkiye’nin bu antlaşmadaki tek tavizi “Batum’u Gürcistan’a bırakmak” olmuştur.
Kafkasya sınırımız Sovyetler ile Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan ve Türkiye arasında imzalanan 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlaşması ile nihai (son) şeklini almıştır.

KARS ANTLAŞMASI

Kars Antlaşması, Moskova Antlaşmasından sonra Sovyet Rusya aracılığı ile Türkiye, Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan arasında 13 Ekim 1921’de imzalanmıştır.
Önemi:
Kars Antlaşması ile Doğu sınırımız kesin olarak belirlenmiştir. Antlaşma maddeleri genelde Moskova Antlaşmasının maddelerinin tekrarıdır. En önemli özelliği ise Moskova Antlaşmasındaki maddelerin Ermenistan, Gürçistan ve Azerbaycan devletlerine de kabul ettirilmesidir
TBMM ise bu antlaşmayı 16 Mart 1922’de onaylamıştır.


TÜRK-FRANSIZ İLİŞKİLERİ VE ANKARA İTİLAFNAMESİ

20 Ekim 1921’de imzalandı. (13 Madde ve 10 mektuptan oluşuyor)

8.Madde: Türkiye’nin güney sınırlarını İskenderun hariç olmak üzere bugünküne yakın bir şekilde tespit edildi.
7.Madde: İskenderun bölgesi için özel bir yönetim rejimi kurulması önerildi. Bu bölge Türk soyundan gelen halkın kültürlerinin gelişmesi için her türlü kolaylıktan yararlanacak, Türk dile bölgede resmi bir niteliğe sahip olacak

Önemi: Ankara İtilafnamesi’nin , Milli Mücadele hareketi karşısında yer alan Batı cephesinden bir ülkeyle imzalanması, Batı blokunun çözülmesine yol açtı.
Ankara Hükümeti Moskova, Kars ve Ankara İtilafnamesi ile büyük bir siyasi başarıya imza atmış oldu.

LONDRA KONFERANSI

Önemli Not: I. Dünya Savaşı’nın galip devletleri İstanbul Hükümeti (Osmanlı Devleti) ile 10 Ağustos 1920’de Sevres Antlaşmasını imzaladılar, ama uygulayamadılar. Ankara Hükümeti (TBMM) Sevres Antlaşmasını kabul etmedi.

Londra Konferansına önce İstanbul Hükümeti tek başına çağrıldı, ama Ankara Hükümetinden de temsilciler katılabilir dendi, bunun üzerine Ankara Hükümeti bizzat açıkça davet edilmedikçe Konferansa katılmayacaklarını bildirdi, bunun üzerine İtalya aracılığı ile Ankara Hükümeti’de konferansa katılmış oldu.

Londra Konferansı 21 Şubat-12 Mart tarihleri arasında toplanmıştır.
Maddeleri Sevres Antlaşmasının biraz daha yumuşatılmış şeklinden başka bir şey değildi.


İtilaf Devletlerinin Yunanlılara ve Türklere sundukları öneriler şunlardır:
1. Türkiye’nin Cemiyet-i Akvam’a kabulünün kolaylaştırılması
2. Boğazlar mıntıkasında Tekfurdağından, Gelibolu ve Karabiga’ya kadar olan sahilin tarafsızlığı
3. Müttefik Devletler garnizonunun sadece Gelibolu ve Çanakkalede bulundurulması
4. Türk askerlerinin otuz bine, jandarmanın kırk beş bine indirilmesi
5. Kürdistan için mevcut durumun kabul edilmesi
6. Ermenistan mevcut durumunun kabulü

Önemi:
Henüz Ankara Hükümeti cevabını vermeden Yunan ordusu 23 Mart 1921’de taarruza geçti ve görüşmeler sonuçsuz kaldı.
Sonuç itibariyle, Londra Konferansı başarısız geçmiştir, ama TBMM’nin Türk milletinin gerçek temsilcisi olduğunu göstermesi ve Misak-ı Milli’nin Avrupa’ya anlatılması olumlu sonuçlar arasında gösterilebilir.

Londra Konferansı sırasında Bekir Sami Bey İngiltere, Fransa ve İtalya ile karşılıklı anlaşmalar imzalamıştır. Türkiye ve İngiltere arasındaki anlaşma 16 Mart 1921’de esirlerin karşılıklı serbest bırakılmasına ve Malta sürgünlerinin kurtarılmasına yönelik bir anlaşma idi. Fakat Bekir Sami Bey bu anlaşmaları yaparken Ankara Hükümeti’nin iznini almamış ve kendisine verilen yetkilerin dışına çıkmıştır.
Ankara Hükümeti ise Bekir Sami Bey’in bu davranışını hoş karşılamamış ve anlaşmaları kabul etmemiştir, daha sonra da Bekir Sami Bey Hariciye Vekilliğinden istifa etmiştir.

MUDANYA MÜTAREKESİ

Büyük Taarruz sonrası 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalanmıştır. (14 Maddeliktir.)

Maddeler:
1. Edirne dahil Doğu Trakya Meriç’in sol kıyısına kadar 15 gün içinde Yunan ordusu tarafından boşaltılacak, Türk-Yunan orduları arasında düşmanlık ve çarpışma duracaktır.
2. Barış imzasına kadar karışıklığı önlemek için Karaağaç dahil , Meriç’in sağ kıyıları İtilaf Devletlerinin elinde olacak.
3. 30 gün içinde Yunan kuvvetleri Doğu Trakyayı İtilaf Devletlerine, İtilaf Devletleri’de Türkiye’ye bırakacak
4. Subaylar dahil Türklerin Doğu Trakyada ki jandarma kuvveti 8000’den fazla olmayacak.
5. Türk kuvvetleri Asya’da Çanakkale Boğazında on beş ve İstanbul Boğazından 40km. içeride bulunacak, buralara topçu yerleştirilmeyecek.

Önemi:
Mudanya Mütarekesi ile 1918 yılından itibaren devam eden Türk Milli Mücadele hareketinin askeri safhası kapanmış ve Türk-Yunan savaşıda sona ermiş oldu.
Doğu Trakya savaşılmadan kazanılmış oldu.
İtilaf Devletleri Bloku, ilk defa bu antlaşma ile Ankara Hükümetini Türkiye’nin tek ve meşru bir hükümeti olarak kabul etti.


LOZAN BARIŞ KONFERANSI

TBMM; 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali sonucunda Osmanlı Hükümeti’nin hukuki varlığının kalmadığını ilan etmiştir.
Lozan Barış Konferansında da Londra Konferansında olduğu gibi iki hükümet birden davet edilmiştir. Osmanlı Hükümetini temsilen İstanbul Hükümeti, TBMM’ni temsilen Ankara Hükümeti davet edilmiş idi. TBMM ise Türk milletinin gerçek temsilcisinin kendisinin olduğunu göstermek ve İstanbul Hükümeti’nin konferansa katılmasını önlemek için 1 Kasım 1922’de iki maddelik bir kanun çıkartarak Saltanatı kaldırdı. Böylece İstanbul Hükümetinin Lozan Barış Konferansına katılma durumu ortadan kalkmış oldu ve Türk Milletinin gerçek temsilcisi olarak TBMM konferansa tek başına katıldı.

Lozan Barış Konferansı, İsviçre’nin Lozan kentinde 20 Kasım 1922’de başlamıştır. Türk Delegesinin Başkanı İsmet Paşa idi.

Türkiye’nin Lozan Konferansındaki programı şöyle idi:
1. Misak-ı Milli’nin ikinci maddesi olan Kars, Ardahan, Batum Sancakları hususu, 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ve 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile lehimize sonuçlandığından şimdi geriye kalan 5 maddeyi gerçekleştirmek kaldı.
2. Bunlar; Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin anavatana katılması
3. Batı Trakya’nın ana yurda katılması
4. Azınlıklara sosyal düzeni bozucu haklar verilmemesi
5. Kapitilasyonların kaldırılması
6. Boğazların ve İstanbul’un güvenliğinin sağlanması

Konferansa Türkiye’den başka İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Yugoslavya (Karadağ, Hırvat, Makedon) ve sadece boğazlar ile ilgili maddeler için de Sovyet Rusya ve Bulgaristan katıldı.

Lozan Konferansında Sınırlarla ilgili meseleler:

Konferansta zaten belli olan Sovyet Rusya ve İran ile olan Asya sınırları görüşülmedi.
Asya’da Irak ve Suriye Sınırları dolayısıyla İngiltere ve Fransa ile, Avrupa Sınırları ile ilgili olarakta Yunanistan ve Bulgaristan ile görüşmeler olmuştur.
Deniz Sınırları içinde yine Yunanistan ve İtalya ile görüşmeler yapılmıştır.

Suriye Sınır meselesi 1920’de Ankara’da Türkiye ile Fransa arasındaki anlaşmada çözüme kavuşturulmuştu ama burada bir kez daha teyid edildi.

Güney Sınır meselesi ise bilindiği gibi “Musul Meselesi” idi. Bu mesele Irak ile olan sınır meselemizdir ve İngiltere ile görüşmeler yapılmıştır.
Lozanda en çetin tartışmalar “Musul Meselesi” üzerine olmuştur.

İngiltere için Musul gerek Petrol Kaynakları gerekse Hindistan ticaret yolunun güvenliği açısından stratejik ve iktisadi öneme sahip idi.
Türkiye için “Musul” Misak-ı Milli sınırları içerisinde idi dolayısıyla Misak-ı Milli’nin vazgeçilmez ilkesi idi ve halkının büyük bir çoğunluğunun Türk olmasından dolayı Anadolu topraklarının bir parçası olarak kabul edilmiştir.

İsmet Paşa bölgede halkın oyuna başvurmak istemiş, ama İngiltere’yi temsilen Lord Curzon bölge halkının cahil olmasından dolayı oy verebilecek kabiliyette olmadıklarını, niçin oy vereceklerini bilmediklerini söylemiş ve meseleyi Cemiyet-i Akvam’a havale ederek meseleyi çözmeyi teklif etmiştir.
Önemli Not: İngiltere’nin temsilcisi olan Lord Curzon aynı zamanda Lozan Barış Konferansının Komisyon başkanıdır ve dolayısıyla diğer üye ülkeler arasında da ağırlığını hissettiren bir ülkedir ve unutmamalıdır ki Cemiyet-i Akvam’ın kurucu üyelerinin başında da İngiltere gelmektedir.

Sonuç olarak Lozanda Musul ile ilgili madde şudur:
“Konu, Türkiye ile İngiltere arasında Lozan sonrasındaki dokuz ay zarfında görüşmeler yoluyla halledilecek, görüşmeler sonucunda bir netice alınamaz ise mesele Milletler Cemiyetine havale edilecektir.”

Trakya Sınırı konusu ise aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Sınırı konusudur. Türkiye Karaağaç ve Edirne’yi istiyor, Doğu Trakya’nın emniyeti için Batı Trakya halkının oyuna başvurulmasını ve bağımsızlığını istiyordu.

Adalar konusunda ise, Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) daha önceki anlaşmalarda olduğu gibi Türkiye’ye bırakılacak, yine aynı anlaşma ile Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya adaları Yunanistan’a bırakılacak idi. (17-30 Mayıs 1913 yılındaki antlaşma ile)
Ama bu adalar deniz üssü olarak kullanılmayacak, uçaklar getirilmeyecek, adanın tamamı silahsızlandırılacak idi.

Boğazlar Meselesi, yine en önemli tartışma konularından biride “Boğazlar Meselesi” idi. Boğazlar Meseli özellikle Türkiye- Rusya ve İngiltere arasında tartışma konusu olmuştur.
Boğazlar Meselesinin bu denli önemli olmasının nedeni, boğazların sadece çivar ülkelerini değil tüm dünyayı ilgilendiriyor olmasından dolayıdır. Yani Boğazların (İstanbul ve Çanakkale) stratejik ve iktisadi öneminden dolayı tüm dünya için büyük bir öneme sahip idi.

Çanakkale ve İstanbul Boğazları konusunda Türk tarafının görüşü; Misak-ı Milli doğrultusundaki madde idi. Madde ise aynen şöyledir: “İstanbul ve Marmara denizinin güvenliği esas idi, Çanakkale ve İstanbul Boğazları dünya ticaretine ve uluslar arası dolaşıma açık olmaldır”, maddesi idi.


Yapılan görüşmeler sonucunda;
1. Ticaret gemilerine geçiş serbestliği tanındı
2. Çanakkale ve Karadeniz Boğazı (İstanbul Boğazı) silahsızlandırılacak
3. Boğazların yönetimini kurulacak bir komisyona bırakılacak, komisyon başkanı Türk olacak idi.

Azınlıklar Meselesi

“Türkiye Medeni alemin kabul ettiği düzeyde azınlıklara haklar tanıyacaktır” denmiştir. Yani Avrupa ülkelerinde Müslümanlar için veya diğer azınlıklar için nasıl haklar tanınıyor ise Türkiye’de o derece haklar tanıyacaktır. Ama “Türkiye daha önce Osmanlı Devletinde yaşandığı gibi Azınlıkların kontrolü için gönderilecek bir komisyonu asla kabul etmez, azınlıkların himayesini Türk bütünlüğüne ve istiklaline zarar verici bir bahane olarak kullandırtmaz” denmiştir.

Mali ve İktisadi Meseleler:

En önemli mesele Kapitilasyon ve Osmanlı Borçları meseleleri idi.

Osmanlı İmparatorluğunun savaşlarından doğan zararların sadece Türkiye’ye ait olmadığını Osmanlı İmparatorluğunu paylaşan diğer devletlerinde bu zarara ortak olmasını istedi.
Türkiye Osmanlı Devletinin bu borçları aldığı zamanki topraklarının tamamının Türkiye’de olmadığına göre, Türkiye’de borçların tümünden mesul tutulamazdı. Dolayısıyla da Türkiye sadece kendi payına düşeni ödemeyi kabul etti. ( 15 Milyon Altın lirayı 37 yıl içinde ödemeyi kabul etti, ama daha sonra Altın lira yerine kağıt para olarak ödenmesi kararlaştırıldı ve parayı sonradan belirlenecek taksitlerle ödemeyi kabul etti.)
Unutulmaması gereken bir konu da, zarara ortak olması gereken diğer devletler ise kendi paylarına düşen ücretleri ödemediler, zaten Lozan Barış Konferansı’nında böyle bir dayatma yapması beklenemezdi.
Not: Osmanlı Devletini paylaşanlar derken, Osmanlı Toprakları üzerinde kurulmuş devletler kastedilmiştir.

Kapitilasyonlar kaldırıldı.
Karaağaç harp tazminatı olarak Yunanistan’dan Türkiye’ye verildi.
Rodos ve Oniki Ada İtalya’ya verildi.

Diğer Maddeler:
1. Türk-Yunan sınırı Meriç Nehri olarak kabul edildi.
2. Türkiye’nin Trablusgarp ve Bingazi (bugünkü Libya) üzerinde artık hiçbir hakkı kalmadığı ve bu bölgelerin İtalya’ya verildiği kabul edildi.
3. Kıbrıs Adası, 5 Kasım 1914’ten beri İngilizlere terk edilmiş sayıldığı kabul edildi.
4. Türkiye’deki yabancı okullar Türk Maarif Vekaleti Müfettişleri (Bugünkü Mili Eğitim Bakanlığı9 tarafından teftiş edilecek, Müdür Muavinleri (Müdür Yardımcıları)’nden en az biri Türk olacak idi.


LOZAN KONFERANSINDAN SONRAKİ GELİŞMELER

Musul meselesi Lozan Antlaşmasından sonra Haziran 1926’ya kadar çözümsüz kaldı. Üç yıllık bir zaman dilimi içersinde mesele, 19 Mayıs 1924 (Haliç) İstanbul Konferansında ele alınacak, daha sonra Cemiyet-i Akvam Meclisinde görüşülecek ve Haziran 1926 Ankara Antlaşması ile sonuçlanmıştır.
Türkiye-İngiltere arasındaki bu antlaşmaya göre (Haziran 1926 Ankara Antlaşması):
1. Musul Irak’a verildi.
2. Türkiye’nin Musul’dan vazgeçmesine karşılık bölgedeki petrol gelirinin %10’u 25 yıl süreyle Türkiye’ye verildi. Ancak Türkiye 500bin İngiliz lirası karşılığı bu isteğinden vazgeçti.
Not: Bunun nedeni hem Irak’ın bu petrolü sürekli olarak vermeyeceğinden şüphelenilmesi ve o an için Türkiye’nin ekonomik olarak nakit para ihtiyacının fazla olmasından dolayı kabul edilmiştir.

Musul’un kaybedilmesi; bölgenin stratejik önemi, petrol kaynakları bakımından zengin oluşu, İngiltere’nin ticari yolu üzerinde olmasındandır.
Yine meselenin Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) tarafından çözülmesi Türkiye açısından bir talihsizliktir. Çünkü, Türkiye bu tarihte henüz Milletler Cemiyeti’ne üye değil idi, Ama İngiltere Milletler Cemiyeti’nin asli ve kurucu üyesi idi.

TÜRK-YUNAN MÜNASEBETLERİ VE ETABLİ ANLAŞMAZLIĞI

Lozan Antlaşmasından sonra 30 Ocak 1923’te Türkiye-Yunanistan arasında bir azınlıklar konusunda anlaşma yapıldı. Yunanistan’da bulunan Müslüman-Türk azınlıkları ile Türkiye’de bulunan Rumların mübadelesi (değişimi) öngörüldü. Ama uygulamada antlaşmanın 2.maddesindeki Batı Trakya Türkleri ve İstanbul’daki sakin (Etabli) Rumlara bu mübadelede hariç tutulması iki ülke arasında uyuşmazlık yarattı.
1930’da Ankara’da imzalanan Dostluk Antlaşması ile mübadele konusu halledildi.
1930-1954’e kadar Dostane hava devam etti.
1954’teki Kıbrıs Meselesinden sonra ilişkiler tekrar bozuldu.

Batı Trakya Türkleri, İstanbul’daki Rumlar, Fener Rum Patrikhanesi, Karasuları Sorunu, Hava Sahası, Ege Adaları, Kıbrıs Sorunu vb. gibi sorunlar hala devam eden sorunlardır.

Yine Lozan Konferansında tam anlamıyla çözümlenemeyen Osmanlı Borçları meselesi 1928’de Antlaşma ile çözümlendi. Ama 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı nedeniyle Türkiye’ye 1933’e kadar müsaade edildi ve 1933’te borçlar ödenmeye başlandı.
Not: Osmanlı’nın imtiyazlarından en fazla yararlanan devlet Fransa olduğundan Osmanlı’nın en çok borcu olduğu devlette Fransa idi.

TÜRKİYE’NİN MİLLETLER CEMİYETİNE KATILMASI

Milletler Cemiyeti, I.Dünya Savaşı sonrasında Milletlerarası barışın korunması ve işbirliğinin sağlanması için galip devletler tarafından kuruldu. Türkiye I.Dünya Savaşında yenilgiye uğradığı için üyeler arasında yer almadı.
1930’lardan itibaren Türkiye’nin Milletlerarası politikada ağırlığının artması ve barış yanlısı politika gütmesinden dolayı Milletler Cemiyeti’ne üyelik için davet edildi. 6 Temmuz 1932’de davet edildik. 18 Temmuz 1932’de Milletler Cemiyetine girişimiz tamamlandı.

BALKAN ANTANTI

Balkan Antantı 9 Şubat 1934’te Türkiye-Yunanistan-Yugoslavya-Romanya’nın Dış İşleri Bakanları tarafından Atina’da imzalandı. Balkan Antantı tarafların Balkanlardaki sınırlarını bölgedeki revizyonist devletlere (İtalya gibi) karşı korumak ve balkanlardaki barışın kuvvetlenmesi için yapıldı.

SADABAT PAKTI

İtalya’nın Etopya’yı (Habeşistan) işgal etmesi paktın meydana gelmesindeki en önemli etkendir.
Türkiye-İran-Irak ve Afganistan arasında 8 Temmuz 1937’de Irak’ın Tahran şehrindeki Sadabat Sarayında imzalandı.
Önemi: Ortadoğu ülkeleri arasında yapılan çok taraflı bölgesel ilk anlaşmadır.
Sadabat Paktı; 1945’teki Arap Birliğine ve 1955’teki Bağdat Paktına da örnek olmuştur.

Not: Balkan Paktı ve Sadabat Paktı ile Türkiye Batıda ve Doğuda güvenlik sistemi kurarak iki bölgede barış politikası izlemiştir. Yine bu iki Pakt, Türkiye’nin Batı ile Doğu arasında bir barış köprüsü olma misyonunun ilk göstergesidir.

MONTREUX (MONTRÖ) BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Türkiye 1935 yılında Rusya’nın kendi üzerindeki ağırlığını dengelemek için hemde Akdeniz’deki İtalyan tehlikesine karşı bir destek sağlamak için Lozan Boğazlar Sözleşmesine taraf olan devletlere bir nota göndermiştir.
Bu notada Akdeniz’de barışın tehlikede olduğu dolayısıyla boğazda asker bulundurmanın gereğini belirtmiş ve gelişen son durum karşısında sözleşmenin değiştirilmesini teklif etmiştir. Sonu olarak Türkiye’nin teklifi kabul edildi.
İsviçre’nin Montrö kentinde 20 Temmuz 1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.
Sözleşmeye, Türkiye-İngiltere-Fransa-Sovyetler Birliği-Japonya-Romanya-Bulgaristan-Yunanistan-Yugoslavya arasında imzalandı. İtalya ise 2 Mayıs 1938’de sözleşmeyi imzaladı.
Sözleşmeye göre:
1. Lozan Konferansında oluşturulan “Boğazlar Komisyonu” kaldırıldı.
2. Boğazlar silahlandırıldı.
3. Boğazların hakimiyeti Türkiye’ye bırakıldı.
4. Ticaret gemilerine tam geçiş serbestliği sağlandı.
5. Türkiye savaş içinde değil ise savaşan devletlerin savaş gemileri boğazdan geçemeyecek,
6. Türkiye savaş içinde ise veya savaş tehlikesi içerisinde ise geçiş kararı Türkiye’ye bırakılacak.
7. Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçişi içinde geniş serbestlik sağlandı.

Sözleşme 20 Yıllık idi. Ama tarafların hiç birisi sözleşmenin feshi için talepte bulunmadıklarından hala yürürlüktedir. En önemli sonucu Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Boğazların hakimiyeti kesin olarak Türkiye’ye bırakılmasıdır.

HATAY MESELESİ (İSKENDERUN SANCAĞI)

Osmanlı Devleti’nin nüfusunun büyük çoğunluğu Türk olan ve Suriye Vilayetine bağlı olan İskenderun Sancağı ve Antakya bölgesi I.Dünya Savaşı sonrası 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ile Fransa’ya bırakılmış idi. Fransa’da Ateşkes Antlaşmasının 7.maddesine dayanarak İskenderun ve Antakya bölgesini işgal etti.

Bu bölge Misak-ı Milli sınırları içerisinde idi.
20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması (Türkiye-Fransa arasında) ile bölgede özel bir yönetim rejimi kurulması ve Türk unsurunun çıkarlarının gözetilmesi kararlaştırılmış idi.
Fransa, 9 Eylül 1936’da Suriye’ye bağımsızlık verince Hatay’ın Suriye’nin yönetimi altına girmesi sorunu ortaya çıktı. Fakat Fransa Hatay ile ilgili bütün yetkilerini çekilirken Suriye’ye bırakmış olması Türkiye-Fransa arası ilişkileri gerginleştirdi.
Türkiye 1936’da Fransa’ya nota vererek Suriye’ye verildiği gibi Hatay’a da bağımsızlık verilmesini istedi. Fransa ise; Manda yasası gereği bağımsızlık veremeyeceğini , Suriye’nin bölünmesine izin verilmeyeceğini, özel yönetim rejimi için izin verebileceklerini söylediler.

Sonuç olarak mesele Milletler Cemiyetine havale edildi. (Gönderildi)
1937’de İskenderun ve Antakya’ya iç işlerinde tam bağımsızlık, dış ilişkilerinde Suriye’ye bağımlılık hakkı tanındı. (Özerk Yönetim) Yine bu yönetim gereği de ayrı bir anayasası olacak, resmi dil önce sadece Türkçe idi sonradan Türkçe’nin yanına Arapça’da kondu ve ülke bütünlüğü Türkiye ve Fransa tarafından teminat altına alındı. (Garantörlük)

Fakat Suriye’nin bu bölgeyi kendi topraklarına katmak istemesi ortamı yeniden gerginleştirdi. Bu sıralarda gelişen olaylar Devletleri II. Dünya Savaşı’nın eşiğine getirmiş olduğundan Fransa Türkiye’ye karşı olan tavrını değiştirmek zorunda kaldı ve Türkiye ile barışçıl bir siyaset izlemeye başladı.
Sonuç olarak da 1938’de Hatay’a bağımsızlık verildi, Hatay 1 yıl bağımsız olarak kaldı. Sonra da Haziran 1939’da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı aldı.

ATATÜRK DÖNEMİ DIŞ POLİTAKA’NIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Atatürk Dönemi Dış Politikasında bu ve bunun gibi meselelerin barışçı ve hukuka uygunluk ve saygınlık perspektifinde çözüme kavuşturulduğunu görüyoruz. Hukuka uygunluk ve saygının en güzel örneği; Musul Meselesinde Milletler Cemiyeti’nin vermiş olduğu karara uyulması ve yine Hatay Meselesinde de Milletler Cemiyeti kararına başvurulmak istenmesi ve verilen karara uyulması olarak gösterilebilir. Hatay örneğinde de olduğu gibi savaş yolu değil de Hukuki yollar aranmıştır. Zaten “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesinin her alanda uygulanmaya çalışıldığını görüyoruz. Yine Türkiye bölgesel barışlar için Balkan Paktı, Sabadat Paktı gibi ve daha sonralardan da katılacağı Bağdat

tatürk Dönemi Dış Politika (özet)

Nüfus Mübadelesi Sorunu


Lozan Antlaşması'ndan sonra yeni Türk Devleti'nin dış siyaseti "Yurtta Barış Cihanda Barış" temellerine oturtuldu.

Lozan Antlaşması'nda Türkiyedeki Rumlar ile Yunanistan'daki Türklerin değiştirilmesi kararı alınmış, İstanbul'daki Rumlar ve Batı Trakyadaki Türkler bu değişimin dışında tutulmuştu.

Yunanistan, İstanbul'da çok sayıda Rum bulundurmak amacıyla Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından önce İstanbul'a gelen Rumların da değişim dışında tutulmasını istedi.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki anlaşmazlık, Uluslar Arası Adalet Divanı'na götürüldü. Adalet Divanı, 21 Şubat 1925'te verdiği kararla sorunun çözümünde yetersiz kaldı.

10 Haziran 1930'da Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile sorun halledildi.


Yabancı Okullar Sorunu

Lozan Antlaşması'nda, Türkiyedeki yabancı okulların, Türk kanunlarına ve diğer okulların bağlı oldukları tüzük ve yönetmelik hükümlerine uygun bulunmalarına karar verilmişti.

Lozan Antlaşması'ndan sonra Türk Hükümeti, bu okullarda Türk dili, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından denetlenmesi esasını getirdi.

Ayrıca bu yabancı okulların Türk müfettişleri tarafından denetlenmesi konusunda bir yönetmelik belirlendi.

Yabancı okulların bu kurallara uymak istememesi üzerine, bu okullar ilgili devletlerin Türkiye'deki elçilikleriyle temasa geçti.

Türkiye'nin aldığı kararları kabul etmeyen bazı okullar kapatıldı.

Irak Sınırı ve Musul Sorunu

İngilizler, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. maddesi uyarınca Musul'u işgal etmişti.

1924'te Türkiye ile İngiltere Musul sorununa çözüm bulmak amacıyla İstanbul'da bir araya geldi.

Ancak antlaşma sağlanamadı.

Taraflar, 20 Eylül 1924'te Milletler Cemiyeti'ne başvurdu.

Milletler Cemiyeti Musul'un Irak'a ait olduğu bildirdi. Türkiye bu karara karşı çıktı.

Türkiye Uluslar Arası Adalet Divanı'na başvurdu.

Konu burada da çözümlenemedi.

1925 yılında çıkan Şeyh Sait İsyanı, Musul sorununu aleyhimize sonuçlandırdı.

5 Haziran 1926'da Türkiye ile İngiltere arasında Ankara Antlaşması imzalanarak Türk - Irak sınırı bugünkü şeklini aldı ve Musul Irak'a bırakıldı.

Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Girişi

Milletler Cemiyeti, 1919'da imzalanan Versailles Antlaşması sonunda kuruldu.

1947 yılında görevini Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne devretti.

Türkiye Milletler Cemiyeti'ne 1932'de girdi.

Türkiye'nin Cemiyet'e geç girmesinin nedeni, Cemiyet'in o yıllarda başta İngiltere olmak üzere büyük devletlerin çıkarlarını koruyan bir organ durumunda olmasıydı.

Büyük devletler, o yıllarda başta savaş tazminatı alınmaması ilkesi olmak üzere Milletler Cemiyeti'nin hiçbir ilkesine uymuyordu.

Milletler Cemiyeti, Musul sorununda İngilizlerin etkisinde kalıp yanlı bir tutum sergilemişti.

Türkiye, önceleri Milletler Cemiyeti'ne girmeyi bağımsızlık ilkesine ters gördü.

İspanya'nın teklifi ve Yunanistan'ın desteği ile Türkiye 18 Temmuz 1932'de Milletler Cemiyeti'ne üye oldu.

Balkan Antantı (Paktı - 9 Şubat 1934)

Balkan Antantı, 1930'lu yıllarda artan İtalyan faşizmi ve Alman nazizminin Balkanları tehdit etmesi üzerine kuruldu.

Antant'a katılan devletler : Türkiye, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'dı.

Bulgaristan ve Arnavutluk, Balkan Antantı'na katılmayan Balkan Devletleri'n dendi.

Antant ile, dünya barışını koruyamayan Milletler Cemiyeti'ne karşı, Balkan devletleri kendi topraklarını korumayı amaçlamıştı.

9 Şubat 1934'te imzalanan Atina Antlaşması sonunda, Türkiye, Romanya, Yunanistan ve Yugoslavya'nın katılımı ile Balkan Antantı oluşturuldu.

Bu Antant çeşitli nedenlerden dolayı başarılı olamadı.

Montrö (Montreux) Boğazlar Sözleşmesi (20 Temmuz 1936)

Lozan Antlaşması ile Türkiye'nin Boğazlar'da silah bulundurması ve Boğazlar'a geçişi düzenlemesi engellenmişti.

Bu durum, Almanya ve İtalya'nın hızla silahlanması ile Türkiye'yi tehdit edici boyutlara ulaşmıştı.

Milletler Cemiyeti'nin, Boğazlar üzerindeki güvencesi Almanya ve İtalya karşısında yetersiz duruma düşmüş, Boğazlara muhtemel bir saldırı şüphesi artmıştı.

20 Temmuz 1936'da yapılan Boğazlar Konferansı'nda, Boğazlar üzerindeki Türk egemenliği kayıtsız şartsız kabul edilerek, Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.

Sadabat Paktı ( 8 Temmuz 1937)

1930'lu yıllarda İtalyan faşizmi bütün dünyayı tehdit etmekteydi.

İtalya'nın 1934 yılında Hebeşistan'ı işgal etmesi ve Doğu Akdeniz üzerindeki emellerini açıkça belirtmesi üzerine, Türkiye Orta Doğu'da bulunan devletler ile bir ittifak kurma konusunda harekete geçti.

8 Temmuz 1937'de Türkiye, İran, Irak ve Afganistan'ın katılımıyla Sadabat Paktı kuruldu.

Hatay Sorunu

Hatay, Misak-ı Milli sınırlarımız içinde bulunmasına rağmen, Ankara Antlaşması ile, bölgedeki Türk kültürünün korunması şartıyla, Fransız egemenliği altında özel bir yönetime devredildi.

1936 yılında Fransa'nın Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırması üzerine, İskenderun ve Hatay Suriye mandasına girdi.

Türkiye derhal sorunu Milletler Cemiyeti'ne götürdü.

Milletler Cemiyeti, Hatay için ayrı anayasa ve statü öngördü.

Hatay, meclisinin aldığı karar ve yapılan halk oylaması ile, Hatay 2 Eylül 1938'de bağımsız devlet haline geldi.

Hatay, 29 Haziran 1939 tarihinde kendi meclisinin verdiği karar gereği oy birliği ile Türkiye'ye katılmayı kabul etti.

Hiç yorum yok: